Tansiyon, dolaşım sistemimizin basınç değeridir ki, bu değer hayati önem arz eder. İnsan vücudundaki dolaşım sistemi kan basıncı bakımından bir normale sahiptir.Tansiyon ismini verdiğimiz bu basınç değerinin 120/80mmHG olması gerekir ki, yetişkinlerde bu değerin yukarısında veya aşağısında gerçekleşen değerlerin pek çok riski söz konusudur. Tansiyonun düşük veya yüksek olması normallerden uzaklaşmak anlamına gelir ki, her durumda başta kalp olmak üzere pek çok organ üzerinde hayati sonuçlar ortaya çıkabilir. Pek çok Beyin kanaması ve felç vakasının temellerinde tansiyon problemi yatar ki, yüksek tansiyonun ani ölümlere yol açan sonuçları da bulunur. Zira kalp krizlerinin de büyük kısmı tansiyon problemlerinden kaynaklanır.
Herkes için tansiyon normali farklı mıdır?
Kesinlikle hayır. Yetişkin bir insanın tansiyon değerlerinin 120/80mmHG olması gereklidir. Her ne kadar kimi kaynaklarda farklı değerlerin kabul edilebileceği ifade ediliyor olsa da bu bilimsel olarak kabul görmüş bir tez değildir. Tabii normal değerler içerisinde olduğu kabul edilen limitler de söz konusudur. Örneğin, efor esnasında 140/90mmHG ve bir kademe üzeri kabul edilebilirken, düşük tansiyon her koşulda bir sorunun belirtecidir. Yani düşük tansiyon için kabul edilebilir bir alt limitten söz etmek oldukça güçtür. Buna göre “benim normal tansiyonum 14/9” şeklinde bir yaklaşım doğru değildir.
Yüksek Tansiyon
Yüksek tansiyonlar ilgili hali hazırda pek çok araştırma ve tez söz konusudur. Akdeniz toplumlarında özellikle erkekler arasında %50’nin üzerinde görülen ve ileri yaşlarda daha yoğun bir görülen bir sorun olarak kayıt altına alınmış olan yüksek tansiyon, ciddi bir problemdir. Aşırı olmayan kronik tansiyon ani yıkıcı etkileri olmasa dahi, uzun vadede pek çok organa zarar verdiğinden tehlikeli olarak addedilirken, uç değerlere ulaşan tansiyon vakalarında kalp krizi, beyin kanaması gibi riskler söz konusudur.
Tansiyon kabaca kanın akış basıncıdır. Basıncın değişmesinde ise iki unsur etkilidir. Bunların birincisi en çok görülen sorun olan kanın akışkanlık katsayısıdır. Akışkanlığı düşük olan; başka bir deyişle koyu kan, damarlarda daha zor ilerler ve sonuç olarak kan basıncı yükselir.
İkinci unsur ise kalbin doğru biçimde çalışmamasıdır ki, bu noktada ciddi bir kardiyolojik konsültasyon cevapları ortaya koyabilir. Kalp sorunlarının doğrudan tansiyon üzerinde etkili olduğu bilimsel bir yargıdır. Tabii kanın akışkanlığındaki problemler de kalbin doğru çalışmamasına neden olabilmektedir.
Kanın akışkanlığını ne etkiler?
Her şeyden önce kanın bileşenleri içerisinde yer alan unsurlar kanın akışkanlığını etkilemektedir. Bunlar;
- Mineraller (Tuz, demir vb.)
- Kolesterol
- Kimyasallar (sigara vb.)
Bu kontrol edebileceğimiz etkenlerin en önemli destekleyici unsuru ise sudur. Günlük olarak yeterince su tüketimi, kana yeterli akışkanlığı kazandırmak için gereklidir.
Kanın akışkanlığını etkileyen unsurların bir diğeri ise sistemik bozukluklardır. Kimi vakalarda hasta ne yaparsa yapsın, tansiyonu kontrol altında tutulamaz. Bu durumda, böbrek ve karaciğer gibi organlarda bir fonksiyon bozukluğu olup olmadığı hekimce araştırılıp sebep tespit edilebilir.
Yüksek tansiyon, doğru ve zamanında müdahale ile kolayca kontrol altına alınabilmektedir. Bu nedenle eğer tansiyon şikayetiniz varsa ivediyetle bir kardiyoloji hekimine başvurmanız sorununuzun çözülmesini sağlayacaktır.
Düşük Tansiyon
Düşük tansiyon, yüksek tansiyonun aksine çoğu zaman dikkate alınmayan bir unsur olsa da, çok daha komplike bir durumdur. Kan akışkanlığı olması gereken seviyede olmasına karşın düşük tansiyon sorunu olanların bir kalp rahatsızlığı olduğundan şüphe edilirken, kanın olması gerekenden daha akışkan olması genel olarak ciddi bir dolaşım sistemi bozukluğuna işaret eder. Her iki durumda da hekim kontrolü şarttır.